Bu tip yazılarda sanıyorsam hikayenin başını kısa tutmak gerek. O yüzden Aksaray Konya istanbul ayağını özetleyeyim. Aktarma yapmamızın avantajı bavulları “Queen Alia” hava limanından alacak olmazdı. Galatasaray t-shirt’ü çok işe yaradı ve işlemlerimiz toleranslı biçimde hızlandı.
Dezavantajı ise 11 saat bekleyecek olmamızdı. Ürdün’e THY’nin karşılıklı her gün seferleri mevcut (2 sefer). OO: 55 uçağını beklemek için Florya’ya indik, sahilde güzel vakit geçirilebilir. 50 saniyede bir geçen uçakları sayarak veya denize nazır avm de kös kös oturarak zaman öldürülebilir 🙂
İş bankasının Maximiles kartı var ise Lounge kullanılabilir (diğer bankalarında var) araştırmak lazım. 25TL ücreti var. 1. arkadaş 25TL ondan sonraki her arkadaş için 6o TL. Denedim değer mi değmez mi tartışılır.
Ürdüne giden uçak gayet konforIu, yolcular pek kemer takmıyor. Bence de pek gerekli değil :). Queen Alia Havaalanı Renk ve tasarım açısından hoşuma gitti. Dil bilmeden de Türk’ler rahatça işlemlerini yapabilir. Bagaj kontrolünde Çoklu eşyaları (ticari kaygı) neden fazla diye sorabiliyorlar.
Otelimize mesafe oldukça vardı. Ancak Taksi tutulur ise çok fazla tutmaz. Taksi çevirmekten ve ne kadar tutacağını sormaktan çekinmeyin.
100 dolar = 70.8 JOD ile sabitlenmiş, yıllardır değişmiyormuş. Yani Dolar pahalıymış falan etkilemiyor. Pek iyi olmadı açıkçası yani önce 100 $ için 270 TL verdik sonra 70 JOD İçin 100 $. Hesabı siz yapın. Can sıkıcı..
Ha bu arada Atatürk Havaalanı na bozdurma işini bırakırsanız % 4 komisyon var. Yazım iş bankası sponsorluğunda değil ama hemen iş cepten dolar hesabı açıp parayı dolar olarak komisyonsuz çekebilirsiniz.
Neyse otel 5 yıldızlı da bizden sakladılar sanırım :). Odanın manzarası fevkalade idi:).
Kahvaltı yapıp uyumak mantıklı. Kahvaltıda Felafel deneyin (Toptop oluyor ). Neden deneyin diyorum Ürdün’e özgü. Beğenirseniz çarşıda daha sonra anlatacağım yerde yersiniz (Doymadım aperatif benim için 🙂 ).
Otelde kafanıza göre omlet yaptırabilirsiniz. 🙂 hatta içeride beraber bile yapabilirsiniz :p.
Yukarıda gördüğünüz iki arkadaş kahvaltılarda aşırı nazik ve saygılıydılar tekrar teşekkür ediyorum. Restaurant şefi Firaz ve komi Süleyman da çok alakadar idi sağ olsunlar.
Taktım taharet musluğuna burada da yok 🙂 Terlik var ama en azından.. Ancak şunu söylemeliyim ki yeme içme açısından Avrupa’dan daha az sıkıntı çekilir. Kültür çok uzak değil.
Çarşıya inerken Şehir Üniversitesinden İbrahim ile tanıştık. Önceden 3 ay kalmış kibarca bizi davet etti sağolsun. Aşağıdaki resimde solda Koray sağda ise İbrahim var.
Yenecekler felafel, humus, tabbule, fettuş, jarjar(roka), künefe (buraya özgü), şeker kamışı, naneli çay, nane limon.. Aklıma gelmişken sıralayayım dedim 🙂 .. Aşağıda da bazılarının fotoları:
Tabbule, Jarjar (Roka), Fettuş, İçli Köfte
Bizim sofradan farklı olarak sucuk şeklinde aşağıdaki fotoda hurmaya benzeyen et yemeği. Acılı, garip bir görünüşü var kahvaltıda menemen içine de doğrattım 😀
Nane kıyılmış Limonata
Naneli Çay (Şekersiz talep ediniz)
Felafel Sofrası
Çarşıyı taksi ile bir turladık, eski tek renk binalar Waset-ul Beled e gittik. Taksi ile gezinti sadece 1.86 JOD (Jordan Dinarı) tuttu. 7 lira. Çevirin, taksi çevirin :).. Ürdünde iki ye bölünmüş Şark-Garp diye.. Şark yani doğuda fukara kesim, Garb yani batıda ise üst tabakalar oturuyormuş. Kısa bir geziden sonra hediyelik eşya için bir dükkana girdik. İbrahim’in tavsiyesiyle tabi ve bayağı vakit geçirdik. El yapımı kum doldurma şişeler var, alın..
İndirim isteyin.. Alışveriş yaparken bir müşteri daha girdi eline darbukayı aldı ardından dükkan sahibi zil ile eşlik etti, simultane gelişiyor olay :). Aşağıda videosu var müşteriye söz verdim videoyu koyacağım diye.. Buyurun:
Ardından felafel için lokantaya girdik. Denenebilir. Şekersiz çay isteyin yoksa çok şekerli geliyormuş. Naneyi de koyunca benim hoşuma gitti. Yanına humus ve salata istedik. Güzel sohbet eşliğinde yemeğimizi yedik. Kişi başı 2 dinara geliyor, 7.5 lira.
Ardından biraz dolaştıktan sonra taksiye binip geri döndük. Döndük ama dönüşteki taksici çetin ceviz çıktı, para konusunda tatmin edemedik sanırım paşayı :)..
Fuar için otelde yerimizi aldık ve üniversitemizi, olanaklarımızı anlattık. Türkiye-Ürdün Amman Büyükelçisi Sayın Sedat Önal fuara teşrif etti ve biz de kısa bir görüşme fırsatı yakaladık.
Görevimizi ifa ettikten sonra güzelce dinlenip bir sonraki günkü programa güç topladım. Ayağımdaki nasır nedeniyle ikinci günü restoranda yukarıdaki görsellerini paylaştığım otel çalışanları ile geçirdim. Bilgiler aldım. Yaşam zor ve pahalı imiş, aralarından birisi “Sabilkan” hayranıymış çok önceden çıkarmış bu sanatçı Türk’müş.. Sonunda anladım Sibel Can olduğunu.. İbrahim Tatlıses sevdikleri arasında ama En çok “Murat Alemdar” ı seviyorlarmış :).. Evet Murat Alemdar, Polat değil.. Öyle biliyorlar. Türk dizilerini benden iyi bildikleri kesin, iyi devam edin izlemeye dedim ne diyeyim :)..
Fuarın ikinci günü oldukça verimli geçtikten sonra hep beraber yemek yemeğe gittik. Sofrayı yine yukarıda paylaştım. Bu satırlara bekleyememişim anlaşılan :).. Et dışında diğer mezeler çok lezzetli değildi açıkçası. Mekanın adı yel değirmenleri, “Thanin-el Hava” olması gerekiyor.. Ha bu arada dönere de Shavirma falan diyorlar. Çevirme den çevirmişler ;)..
Neyse üçüncü gün geldi çattı, check out yaptıktan sonra Dead Sea (Lut Gölü) nin yolunu tuttuk. O ana kadar çok özel bir deneyim yaşadığımı söyleyemem, çünkü Ürdüne gidiyorsanız Aqaba, Jerash, Petra veya Dead Sea den en az birini görmeniz gerekmekte. Neyse ki biz Dead Sea yi görecektik.
Sıfır Noktası:
Ardından Movenpick Otel’e vardık. Tatil köyü. İsterseniz günübirlik sadece kahvaltı + öğle yemeği konaklama yapabilirsiniz. Çok pahalı! Çarşıda 3 dinara aldığımız hediyelik eşya 10 dinar ve bu oranda devam ediyor. Ha bu arada ölü deniz ürünleri alacak olursanız bu tarz otelleri tercih etmeyin. Amman – Ölü Deniz yolunda krem ve türevleri satan yerler var. Otellerde gereksiz pahalı! Bilginize.
O ana kadar pek özel birşey yoktu dedim ya, gezi özel olmaya aşağıdaki fotoğraf ile başladı:
Deniz seviyesinin 380 metre altında olduğunuzu artık rahatlıkla söyleyebilirsiniz!
Farklı ve güzel.. Ardından odaya giden golf arabalarından birine binmek için bir çalışandan rica ettim. Sohbet ederken “Dur seni bir gezdireyim” dedi ve mini köyde bir tur attık. Bahşiş vermeyi o ana kadar unutmamıştım ama bu arkadaşa vermeyi unuttum, tekrar teşekkür ederim.
Harita:
Odaya yerleştikten sonra hemen Dead Sea nin yolunu tuttum: O günkü sıcaklıklar şu şekilde idi:
Saha elverişli, hava Ölü Denize girmeye müsait. Hadi girelim. Not: Güneş kremi alınız, terlik ve şortsuz gitmeyiniz, havluya gerek yok kart veriyorlar havlu için ama kartsız da havlu alıyorsunuz. Şapka alın muhakkak benim yoktu 🙁 ..
Suya girin, 15dk dan fazla durmayın. Su çok tuzlu 30% oranında. Girerken sakın kulaç atma diye uyardı küçük bir kız beni.. Hakikatende atmayın bir süre sonra alıştım hafif hafif kulaç attım, sadece bir damla dudağıma değdi ama sanki acı bir biberi dudağıma ovmuş gibi oldum. Suda batamıyorsunuz, sırt üstü yüzerken doğrulmaya çalışırken bir iki defa debelendim :), alıştım tabi sonra..
Çıkışta bir güzel çamura bulayın kendinizi ve kuruyun. Ben yaptım ama kurumasını bekleyemedim çok sıcak idi ve ayrıca yanmak istemedim.
Cildi geriyormuş ama ben pek farketmedim.. Ardından tekrar girip çamurdan arının. Hepsi bu 🙂
Göle girdiğinizde farklı bir duygu kaplıyor sizi kendi kendinize “Burası dünyanın en dip noktası mı?” diye soruyorsunuz. Çıkınca bunu gerçekleyen bir tabela ile de fotoğraf çektirmek paha biçilemez :P.
Ardından otel içerisinde bir kaç tur atıp güneşin batışını izledim. Güneş tam Jarusalem (Kudüs) üzerinden batıyordu çok güzel bir manzara vardı.
Öğleden hemen sonra bulanık ve net olmayan hava gün batımı ile birlikte netleşti ve Dead Sea – Venus – Kudus ü aynı kareye sığdırmamı sağladı:
Nasırdan bahsetmiştim çıkamamıştım ya ikinci gün, işte o nasır sudan çıktıktan sonra düştü. Zaten söylemişlerdi Vücuttaki yaralar, 80 çeşit deri hastalığı ve basınç azlığından dolayı ciğerlere iyi geliyormuş burası.
Neyse, ardından akşam yemeği için ana binaya gittik..
Yemekleri güzeldi şansa Ürdün yemekleri çıkmıştı. Kuzu dolma ve ızgara bana yetti gerisine gerek yok :).. Sonra dondurma ve yine yukarıda görselini paylaştığım naneli limon içtik. Hoş bir sohbetten sonra bizim ayrılma vaktimiz geldi.
İşimizi güzelce yapmakla beraber birbirinden değerli insanlarla tanıştık ve tekrar görüşme dileği beyan ettik. Yorucu bir yolculu ve fuardan sonra 7 saatlik Dead Sea dinlencesi her şeyi unutturdu. Ve gece 3:10 uçağı ile geri dönmek için hava alanına geri döndük. Ürdünden ne alınır diye orda aklımıza geldi ve Hurma dedik, iyidir hurma iyidir :).. Ucuz falan değil aynı fiyata aynı tatta Türkiye’de bulabilirsiniz ama boş dönmek olmaz. Ha bu arada Gazeleyn diye bir çayları var o ünlü imiş, yarım kilosu 2.5 JOD. Bu da alınabilir ben çarşıdan almıştım.
Uçak başarılı bir şekilde iniş yaptı, Konya uçağı için yine bekle babam bekle, gidişte “Ya bu adam nasıl yatmış banklara” diye içimden geçirmiştim haklıymış 🙂 45 dk uzandım bende.
Toparlayayım. Bana sorulursa Ürdün, Türk’lerin kolayca gezebileceği, pahalı, yemek olarak bize yakın ama biraz daha özensiz, görülmeye değer bir çok doğal güzelliği olan bir ülke. Yolculuk, transfer ve rota iyi hazırlanırsa harikulade bir gezi olur, tavsiye ederim.
Bu arada fuarda tanıştığımız tüm arkadaşlara selam olsun 🙂